28 Aralık 2011 Çarşamba

Güzel Ahlak Tasavvuf Demektir

Fas'ın büyüklerinden, efendilerinden ve şeriflerinden biri ihvandan bir grup önünde bana, son derece büyük bir kabalıkta bulundu ben ise karşısında sessizce duruyorum. Nihayet kinini kustu, yorulup sustu. Ben yine suskunum, konuşmuyorum, hiçbir şekilde ona cevap vermiyorum. Mesele uzadıkça, benim ona cevap vermediğimi gördükçe bana: " Seninle konuşuyorum...Benimle konuşsana" dedi. Ben de, "Ben yiğit insanlar tanıdım. Beni böyle yetiştirdiler.Allah benden yana onlara hayır bahşetsin." dedim. Bana "Nasıl yani?" dedi. Ben de, "Sen böyle çirkin konuşurken seninle konuşursam, kendi adıma, senin gibi çirkinlik yapmaktan korkarım. İkimiz de çirkinlik yaparsak, aramızda nasıl hayır hasıl olur ki? Eğer senin çirkinliğine benim çirkinliğim de katılırsa buradan hayır çıkacağını düşünemiyorum" dedim. 


Bunun üzerine büyük bir uyanıklık ve güçlü bir halle: "İnsanlar bana senden böyle bahsetmişlerdi. Çünkü senin büyük bir fakih olduğunu söylemişlerdi." dedi. Sonra da ortaya koyduğu bu çirkinliğe pişman oldu, benden çokça özür diledi ve bana dopdolu bir sevgiyle bağlananlardan oldu.


(Bir Mürşidin Mektupları,Sayfa 232, Şeyh el Arabi ed Darkavi, İnsan Yayınları)

26 Aralık 2011 Pazartesi

Allah'a İtiraz Etmek

Sufilerden biri çocuğunu kaybetti. 
Ona denildi ki: Allah’ın onu sana geri vermesini istesen ya! Der ki: Benim Allah’a itiraz etmem çocuğumu kaybetmekten daha ağırdır. 

25 Aralık 2011 Pazar

Marifet ile başlayınız

Bir Allah dostunun bir müridi için marifeti (Allah'u Teala'yı bilmek, tanımak)  istemesiyle alakalı meşhur bir hikaye vardır.

Mürid hep işiyle ve başka şeylerle meşgulmüş. Bir gün Şeyh (k.s) onu elinden tutuyor ve kabristana götürüyor ve diyor ki: "Sanıyor musun ki burada yatan insanlar gitmeden önce yapmak istedikleri her şeyi bitirebildiler?"

24 Aralık 2011 Cumartesi

Kalbini Bütün İlgilerden Kes

Osman ibn Merzuk (r.a)’tan an‘ane yoluyla şöyle dediği rivayet olunur: Babamın şöyle dediğini duydum : Bir defasında Cebel-i Mukattam’da bir Mısır türbesinde seyyah idim. Birkaç gün hiç kimseyi görmeden orada kaldım. Bir gece seher vaktinde kalplere hüzün veren, iç çekerek ve akılları alan bir sesle münacat okuyan birini duydum. Şöyle diyordu: “Uğradığım belayı Senden gayrısından sakladım. Ve sırrımı sadece Sana açıyorum. Masivayı terk ederek Seninle meşgul oluyorum.” Sonra hıçkırarak ağladı ve dedi ki: “Şaşarım o kimseye ki; Seni tanır sonra Senden nasıl sıyrılıp ayrı kalır ve o kimseye ki; Senin muhabbetini tadar da Senden başkasına nasıl katlanır. Ey ariflerin hedefi, mukarreblerin sevgilisi, aşıkların dostu, taliplerin hedefinin de hedefi ve düşenlerin yardımcısı!” Sonra bir nara attı. ... Bunun üzerine sesi takip ettim. Ona varıncaya kadar kalbimin bütün unsurlarını aldı. Vardığımda orada cılız bir bedeni olan rengi sapsarı zayıf bir ihtiyar vardı. Heybeti parıldıyordu ve üzerinde marifet ehli olduğuna dair bir alamet vardı. Ardından ona yaklaştım ve selam verdim. Dedi ki: Hoşgeldin ya Ömer! Bunun üzerine dedim ki: İsmimi nasıl bildiniz, beni bu saatten önce hiç görmediniz ki! Şöyle dedi: Senin şahsına yeryüzünde baktım. Ardından semadaki makamını bildim ve ismini Levh-i Mahfuz’da okudum. Bunun üzerine ona dedim ki: Ya Sidi, bana istifade edeceğim bir fayda ver. Bunun üzerine dedi ki:

Ya Ömer! Allah azzevecelle Davud aleyhisselam’a şöyle vahyetti: ‘Ey Davud! Benim evliyalarıma ve Benim aşıklarıma de ki: Onlardan herbiri dostlarından ayrı kalacak. Ancak muhakkak ki Ben zikrim vesilesiyle onlara dost olacağım, dostluğum vesilesiyle onlarla konuşacağım ve Varlığımın azametine ve Zatımın (vech) güzelliğine bakmaları için Benimle onlar arasındaki perdeyi açacağım. Her gün onlara yaklaşacağım ve her saat onları Zatımın (vechiy) nuruna yakınlaştıracağım. Ve onlara ikram yemeğimden tattıracağım. Ben onlara bunu yapınca onların nefisleri dünyayı ve onun ehlini görmez olacak. Onlara Benden başka hiçbir şey dost olamayacak ve Bana bakmaktan başka hiçbir şey onların gözünü aydınlatmayacak. Bana gelmek için acele ediyorlar fakat Ben onların bu arzularını istemiyorum. Çünkü onlar şu anda benim yaratıklarımın arasında onlara bakma yerindeler. Fakat ben onlara bakıyorum onlar da bana bakıyorlar. Şayet ben onlara bakacak olsam nefisleri erir, bedenleri zayıflar, gözleri aşağı iner, azaları kırılır, kalpleri boşalır. Benim zikrime kulak verdiklerinde, meleklerime ve semavat ehline karşı onlarla övünürüm. Bana bakarlar ve korkuları (havf) ve kullukları artar. Bana münacatta bulunurlarsa onları dinlerim. Beni çağırırlarsa onlara gelirim. Onlar bana gelirlerse onları yakınlaştırırım. Onlar bana yakınlaşırsa onları yaklaştırırım. Beni dost edinirlerse ben de onları dost edinirim. Bana borçlarını öderlerse ben de onlara borcumu öderim. Bana çalışırlarsa onların karşılıklarını veririrm. Ben onların işlerini idare eder, katımda kalplerini yönetirim. İzzetim ve celalim hakkı için, onların beni görmelerini mutlaka ve mutlaka sağlayacağım ve onları mutlaka ve mutlaka bana bakmakla doyuracağım. Ta ki, rızanın da fevkinde razı olacaklar. Ya Davud! Yeryüzü ehline tebliğ et ki; Muhakkak ki ben bana muhabbet duyanın sevgilisiyim. Benimle birlikte oturanın dostuyum. Benimle birlikte olanın arkadaşıyım. Bana itaat edenin itaat edeniyim, beni seçenin seçtiğiyim. Öyleyse benim ikramıma, dostluğuma ve benimle beraber olmaya gelsinler. Ben son derece cömert ve uluyum. Bir şeye “ol” derim; o da olur.” Sonra bu ibretler onu öyle ağlattı ki; nefesi tıkanıp bayıldı. Kendine geldiğinde ona dedim ki: Ya Sidi! Bana bir tavsiye de bulun. Bunun üzerine dedi ki: Ya Ömer! Kalbini bütün ilgilerden kes. O’ndan başka hiçbir şeyi koyma. Ardından dedim ki: Ya Sidi! Bana dua et. Bunun üzerine dedi ki: Allah yolculuğun verdiği yorgunluk için gereken rızkı senin için hafifletsin ve seninle onun arasında hiçbir perde kılmasın. Sonra şöyle diyerek kaçar gibi uzaklaştı:

Seni zikrettim. Ama hayır! Seni bir göz açıp kapayışta bile unutmuş değilim
Ki zikir konusunda benim için en kolayı dil ile zikirdir

Aşkımdan neredeyse ölecektim ama vecd yoktu
Kalbimi hafakanlar bastı

Varlık, senin benim yanımda hazır olduğunu görünce
Ben de senin her yerde mevcud olduğunu müşahede ettim

Sonra konuşmaksızın hitap ettim Var Eden’e
Ve bilinen herşeyi bütün açıklığıyla gördüm